9 Aralık 2010 Perşembe

Sonrası fena

Bir kız var, adı mühim değil, özel bir yeteneği var: Çok güzel gülüyor. Öyle güzel ve eşsiz gülüyor ki sanki sırf size öyle gülüyor sanıyorsunuz, gerçekten komikmişsiniz gibi hissettiriyor. Bir başka özel yeteneği de dinliyor, sanki dudaklarınızdan çıkan tek bir harf bile ziyan olmadan topluyor gözleriyle, çünkü gözleriyle dinliyor sizi. Çok önemli şeyler anlattığınızı sanıyorsunuz; ne var ne yok anlatasınız geliyor.

Eğer acemiyseniz sanırsınız ki yetenek sizde, siz öyle seçiyorsunuz ki cümleleri güldürüyorsunuz onu ya da dinlemesini sağlıyorsunuz herkesi. O gazla elinizde elf kılıcı ile zırfı var sanıyorsunuz ve sizin tenekelerinizi üstünüze geçirip çıkıyorsunuz Sauronun karşısına. Gözleriniz kapalı, öyle şairane sallıyorsunuz ki kılıcınızı, tarihe yazacaksınız bu dövüşü. Sonra gözünüzü açıp bakıyorsunuz ki size gülüyor Sauron. Esprilerinize değil doğrudan size gülüyor.

Eğer akıllı biriyseniz yeteneğin sizde olmadığını anlayıp yetenekli kızın yanına geri dönersiniz ama siz inatçısınız tüm kahramanlar gibi, aslında kahraman da değilsiniz zaten sadece inatçısınız. küs pozisyonunda oturup ıslak gözlerinizle bekliyorsunuz artık. İyi beklemeler.

16 Kasım 2010 Salı

samueli buraya bekliyorum

"denedin yenildin. boş ver. yine dene, yine yenil, daha iyi yenil" samuel beckett

ortaya lafı atmış. sorsak "kime dedin. ha? bana mı dedin?" diye "yok abicim ben lafımı ortaya söyledim" der, üstüne "yarası olan gocunsun" falan der bu herif. ya birde insanlar seviyor ya, ne güzel laf olduğunu falan söylüyorlar. "ben bu dünyaya yenilmeye mi geldim lan" yenilmenin neresi güzel. o zaman "deneme, yenilme, hiç deneme, hiç yenilme; yenilmez ol, namağlup ol, şampiyon ol" desek bence daha tutarlı. daha saçma sözlerde vardır elbet. biraz sinirli olduğumdan şuan aklıma gelmiyor ama kesin vardır. aklıma gelince eklerim.

up uzun bir şeyler yazmaya hazırlanmıştım ama bayrammış bugün. bi iki mesaj gelince farkına vardım. ondan hayata umutla bakmanın, küslerle barışmanın vaktidir. danalara sahip çıkılmalı. son cümle cbabdullahgul tiviti gibi oldu :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Bir yazı: İlk yazı.

Demin browserımın eklentisinin yeni mail uyarısıyla irkildim. Beklediğim bir mail vardı ama 2 gündür dönüş alamamıştım. Ona niyet edip açtım maili ama gene bana hüsran, bana yine hasret vardı. Gelen mailde ise "basur artık sizin için sorun değil, ızdıraba son" konusu gözüküyordu. O an her ne kadar gelmeyen maile üzülmüş olsam da bir umut ışığı doldu içime, sevindim lan bildiğin. Tıp ilerliyordu zira, kelliğe bile çözüm buldu diyordu İsviçreli doktorlar. Tek sorun popo bölgesinden aldıkları kılları ekiyorlardı kafaya ama sonuç olarak kel olmuyordun.

Basur konusunda ne yapıyorlar ki?

Basur sorunum yok belki ama(oturarak çalışan bir birey olarak şimdilik diyelim), hayattaki sorunlar bitmiyor. Mesela benim şu an tüm akademik birikimimle oturup tarihten sayfaları okumam, Osmanlı padişahlarının gayri müslim vatandaşlarına geçtiği kıyakları kavramam ve bunları yazmam gerek. Neden bilmiyorum ama eskiyi okudukça günümüzle bağdaştırmayı seviyorum. Tarih de zaten böyle bir şey değil mi? Bir de Star Wars III: Revenge of The Sith'deki olayları günümüze uyarlamayı seviyorum ki sanırım sinema denilen şey öyle bir şey değil. Aynen bir noter nasıl konumuzdan oldukça uzak bir meslekse sinema da başka manalara gelmeli. Bunu sağlayalım bence.

Böyle şeyleri aklımda tutabilirken, mesela çooook çok önce bir yerlere yazdığım bir şeyi alakalı bir yerde çıkarıp ilgili kişilere sunabiliyorken, okuduğum bir kitapta, izlediğim bir film/dizide kullanılan bir cümleyi gerektiği anlarda alıntılamıyor olmam çok canımı sıkıyor. Halbuki; mesela çevremde izlediği diziden hayvani hayvani alıntılar yapıp, bir de bunları alakalı yerlerde şıraaakt diye yapıştıran insanlar var. Bazen bunlara gıptayla bakıyorum. Aslında bu mevzu önemli bir şey. Mesela bir kızla Kafka veya Marx hakkında konuşurken "yaaa o sakallı olan iyi demiş aslında" demek pek iyi bir intiba uyandırmıyor karşı cins üzerinde. Mümkün mertebe "emeğin yabancılaşması" gibisinden kalıplar kullanılmalı. Hiç olmadı "bence üretim araçları halkın ortak malı olmalı yeae" falan dense bile bir sonraki buluşmayı ayarlama şansınız artmış olur. Tabii ardından "Kafka'nın Suç ve Ceza'sı çok güzeldi bence" şeklinde cümle kurmamak gerek.

Ya da hiç olmadı bilmediğimiz konularda konuşmasak aslında daha hayırlı olur bizim hakkımızda. Olayı olabildiğince kendi bilgi karasularınıza çekip buradan alabildiğine yardırmak gerek. Tabii ilgi alanınız futbolsa en azından "Beckham çok yakışıklı gerçekten de" şeklinde cümlelerle karşı cinsi onaylamak ve onun bilgisini kabul ettiğinizi bildirmeniz gerek. Hiç olmadı birkaç eli yüzü düzgün topçu ismi de siz söyleyin.(Figo?)

Belki de böyle karşı cinsle ilişkiler üzerinden gitmeliyim sonraki yazılarımda da. Kendi blogumda zaten yeterince kendim hakkında saçmalıyorum. Ha şimdi Gizem çıkıp "hocu biz entellektüel birikimlerimizi buraya aktarmayı düşünüyoruz" derse o zaman entellektüel bir birikimi kazanmak için aradan zaman geçmesi gerekebilir. Ama bence seviyeyi çok yükseltmeyelim.

İlk yazının günahı olmaz. Oturtacağım inşallah.

9 Kasım 2010 Salı

kul umduğunu değil bulduğunu yaşar

laptop ekranımın soldan 4 parmak genişliğinde bir kısmı mefta oldu. neden? ne yaptıysam kendim yaptım ama bunu garanti kapsamında saydırmanın bir  yolu yok mudur? bilen beri gelsin. suk it oy!

film izliyordum en çok ona üzüldüm ama okumak için tuttuğum kitaplar belime gelmişti, kitap okurum artık. her işte bir hayır varmış demek ki. FSM böyle istedi sanırım. ramen

4 Kasım 2010 Perşembe

kırmızı ve çekiç

şimdi beni herkes tanımıyor, gizem de bana yazı yaz diyor. ben de yazmak istiyorum da; neden bahsedeceğime bir türlü karar veremiyorum. neden ilkokul birinci sınıfta sürekli okuldan kaçtığımı mı anlatsam ya da mutsuzluk hastalığımdan mı bahsetsem veya daha gizemli bir yazı yazmak için buzdolabının kapağının kapandığında ve küçük ışığı söndüğünde içerisinde neler olduğunu mu anlatsam bilemiyorum.

aslında yazmamamın sebebi ne bir efsanevi tehdit ne de can alıcı bir ödülün olmaması, zaten ondan kimsenin sözünü dinlemiyorum, hiçbir şey pek umurumda olmuyor. ondan iman etmiyorum, kırk huriymiş -ben bir tanesiyle başa çıkamazken- neden cezbetsin ki beni. kaynar sular falan da alışırım gibi geliyor ya da çok çocukça geliyor diyeyim. tek iman ettiğim bir tabak spagetti üzerine iki köfte.

deseler ki kırk huri vermek yerine, otobüste hep en güzel kız gelip karşına oturacak. park alanında son yeri sen kapacaksın, ev sahibi arada arayıp bir ihtiyacın olup olmadığını soracak, dedeler linki yemeyeceksin... hemen dönerim kıbleye. ya da cehennemde hep televizyonun önünden birileri geçecek olsa, düm düz yoldan yürürken karşıdan biri çıksa, bir birinize yol vermek için hep aynı yöne gitseniz, çamaşır makinesi ikide bir bozulsa hacca bile giderim. şimdi blogda da ödül ve ceza eksik işte. ama gizem dedi sana cam açarım saçımı gösteririm. birden bir şevk geldi yazdım hemen.

şimdi bir renk ve alet düşünün.

kırmızı ve çekiç dimi? hahaha siz de %98in içindesiniz :)

botıl o vota

Öncelikle Helovin'in hiç beklediğim gibi geçmediğini belirtmeliyim, çünküğ çok akıllı bazı arkadaşlarca zenci barına götürüldük, ve orda diskrimineyşına maruz kaldık. Bi de kokuyodu he. Herneyse bunun üzerinde daha fazla düşünmemeye karar verdim.
Yarın çok profesyonel bir sunum yapacağız çünkü mastırın içinde BİZİNİZ geçiyor. Takımlarımı akşamdan hazırladım, kitleleri ayağa kaldırıcam.
Bugün gıcık başka bişey daha yaşadım ama şimdi anlatmıycam ona ayrı başlık açılır.  
Biraz da buralardaki konserlerden bahsetmek gerek, ne de olsa This is England!
Efendim şimdi yakın zamanda 2 hafta sonraya denk gelmekte Marina and the Diamonds ve the Divine Comedy var, ikisini de görmek nasip olsun, amen.
Bir de Starsailor'ın James Walsh'i var ki akustik set ile ufak bir barda çıkıyor, pek merak içindeyim...






30 Ekim 2010 Cumartesi

Burda HELOVİN diye şukela bişey var

fendim bu gavurlar helovin diye bişey uydurmuşlar, ecnebi yaratık kılığına bürünüp sokaklarda dolanıyolar. Ben de artık kültür şokunu atlatmış bulunduğumdan, her türlü aktiviteye adapte olabiliyorum, allah vergisi bi yetenek. Çok uzun süre düşündükten sonra vampirliğin en sevdiğim kılık olan almanlığa benzediğini düşündüm. Kendime en uygun kostümü yarattım. Sizinle paylaşmadan dışarı çıkmak istemedim, umarım beğenirsiniz. Helovin partisiyle ilgili izlenimlerimi yakında paylaşacağım, bu geceyi sağ salim atlatıym işalla, amen.

27 Ekim 2010 Çarşamba

"suk it oy" yani bugün kendim için ne yaptım

bugün kadıköylere taşınmamın lanetiyle kombinin bozulması üzerine birkaç günlük ev sahibi ile diyaloglarım sonunda kombiyi tamir ettirdim ama ne biçim insanlar bunlar diye de içimden demediğimi bırakmadım. kadın "iyi çocuk, iyi çocuk" diye diye seviyodu* beni resmen ayak üstü, arayın yaptırın kombiyi işte diyo. "ulaaan kombi senin sen yaptır kaltak karı" diyemiyosun tabii "ama kombi size ait" diyebiliyosun. neyse ki medeniyet de işe yaradı. yine de beni ve evi her gördüğünde at alıyomuş gibi incelemese daha da mutlu olabilirim. eve geldiğinde işte neyse, falan filan boşverdim.

okul mokul yine aynı karın ağrısı devam ettim tabi, bunu kimin için yapıyorum bilmiyorum. gerçi pek de bişey yapıyorum diye artislik yapmiyim bilen biliyo ne de olsa.

sonra işte erkenden uyudum, rüyamda gizem bana bişeyler yazıyodu gtalktan. sevindim tabi, sonra bana youtube linki yolladı eskilerde yaptığı gibi ama türkçeydi şarkı, dedim allahım ne güzel bi ruya bu. sonra gizem blog açtım dedi baktım türkçe yazmış yok artık dedim kendi kendime. allahım uyandırma beni bu ruyadan dedim. @allahcc ye bi mention yolladım twitterdan duysun sesimi diye ama daha cevap gelmedi -onun da işleri yoğun tabii.

üstüne gizem "blogumda benimle yazar mısın?" diyince sanırım dedim tüm dualarım kabul oluyo
amin. suk it oy!
04:04

26 Ekim 2010 Salı

Arkadaşım Meraba

Bu geceyi yeni bir blog oluşturmadan bitirseydim eminim ki tüm verimini kaybedecekti. Sonu 'evet bu sefer kesin daimi yazıcam' diyerek blog açarak biten kriz günlerimden birisi daha şuanda sonuçlanıyor. He sonra noluyo? Muhtemelen bir daha dokunmuyorum bile 1 saat boyunca isim aradığım bloga. Ulan sanki bu sefer farklı olcak gibi hissediyorum, kayda geçsin diye yazıyorum bunu da, belki yarın bakınca gaza gelirim, kimbilir.
Ayrıca sana sesleniyorum Koventri... Ey İngilterenin en dandik şehri, yok ya vardır heralde daha dandiği. Herneyse sana sesleniyorum yine de, suk it oy!
Bu gece ne mi yaptım, HİÇBİŞEY!

Oha yok ya bi sürü şey yaptım aslında, sayıyım mı?

1) Önce pek değerli flatmatelerime soslu sebze pişirdim, haram zıkkım olsun, biri dadandı zaten, yemek yapmıyo, benim pişirdiklerimi yiyo bitek, ulan işalla okuyosundur, gugıl transleyt falan, suk it!
2) Sonra yemeği yedik, muhabbet edermiş gibi yaptık.
3) Bulaşıkları yıkadık.
4) Odama geldim, masamı topladım.
5) 2 saat boyunca internette American Apparel'da gezdim, sonuçta bikaç bişey aldım. Perşembe pazarından 10 liraya alırdım da hepsini, naledolsun.
6) Bir fesbuğ klasiği: KIZ POROFİLİ GEZDİM
7) Kahve yaptım çünkü tam çalışmak üzereyim gibi hissettim.
8) Kahvemi içerken müzük dinledim bi yandan da Okşana masal yazdım, kesin emesenini açık bırakıp gitti, umarım öyledir, yoksa beni görmezden gelmiş olamaz heralde, sus lan derdi en kötüsü.
9) Kitaplara göz gezdirdim, okurmuş gibi yaptım.
10) Yarın proje grubuyla buluştuğumda nası cümlelerle sanki acayip araştırma yapmışım gibi dururum diye düşündüm.
11) Dersle ilgili 1 gram bişey yapmadığımı farkedip bunalıma girdim.
12) 'Lan tam blog açmalık psikolojideyim' dedim, hemen bunalımdan çıktım.
13) Blog ismi aradım, sonunda bulamadım, kıçtan salladım.
14) MFÖ- Deli deli, dünyanın en eğlenceli şarkılarındanmış, şimdi farkettim. Dünyanın en boş şarkısı da, ben de dünyanın en boş insanıyım şuan zaten.

14 madde boyunca sıraladığım gereksiz şeyleri okuyarak tekrar zaman kaybettim onu sıralamıyorum bile. O zaman ben burda bitiriyim, bu sefer yazcam lan Engin valla...

Yolladılar onu Avrupa'ya
Kendi yolunu bulmaya
Derken bir gün iki yıl sonra
Bir de küpe takmis kulağına
Deli deli kulakları küpeli